|
|
|
|
KADIN ERKEK İLİŞKİLERİ ARASINDAKİ SINIR NEDİR
İslam tarihi boyunca bu medeniyet ve coğrafyanın içerisinde, İslam medeniyet inin gelişimi ve topraklarının korunmasında gözle görülür katkıları bulunan, ortaya koydukları başarılarla tarihçilerin dikkatler ini üzerlerine çeken ve yazılan ciltler dolusu tarih kitaplarında yer edinmiş birçok Müslüman kadın vardır.
Sahih İslami tasavvurd a her türlü meşru vesileyi kullanara k İslam’a davet ve toplumsal ıslah hususlarında kadının görevlerine ilişkin bir takım dini dayanakla r aramaya ihtiyaç yoktur. Çünkü -birazdan zikredeceğimiz ayet-i kerimeler de de görüleceği gibi- insanlara sorumlulu k yükleyen ayetler iki cinse de hitap
etmektedi r:
“Sizden hayra çağıran, iyiliği teşvik eden, çirkinliklerin yayılmasına engel olan bir topluluk bulunsun. İşte gerçek kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i imran 103)
Ve diğer ayet: “Mümin erkeklerl e mümin kadınlar birbirler inin dostudur. İyiliği teşvik eder, kötülüğün yayılmasına engel olurlar. Namazlarını kılar, zekatlarını verir, Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte onlar Allah’ın (öteki dünyada) rahmet edeceği kişilerdir.” (Tevbe, 70)
İslam tarihi boyunca bu medeniyet ve coğrafyanın içerisinde, İslam medeniyet inin gelişimi ve topraklarının korunmasında gözle görülür katkıları bulunan, ortaya koydukları başarılarla tarihçilerin dikkatler ini üzerlerine çeken ve yazılan ciltler dolusu tarih kitaplarında yer edinmiş birçok Müslüman kadın vardır.
Çağdaş İslam davetçilerine gelince, başından itibaren toplumun en az yarısını teşkil eden ve diğer yarısını da terbiye edip büyüten bu dinamik yapının canlılığına dikkat çekmişlerdir. Onları ihmal ederek toplumsal gelişimin sağlanamayacağı, uyanışın gerçekleştirilemeyeceği açıktır.
Bununla birlikte çağımızda İhvan-ı Müslimin, Cemaat-i İslami Pakistan ve benzeri büyük İslami hareketle r kadınlara büyük önem vermiş, teşkilatlarında kadın kolları oluşturmaya başlamıştır. Kadınların davet ve ıslah alanındaki etkin faaliyetl eri de bundan sonraki döneme tekabül etmiştir. Buna paralel olarak kadın, olumluluk lardan olduğu kadar olumsuzlu klardan da üzerine düşen payı almış, bir çok musibete göğüs germiş, tutsakların ve ailelerin in bakımlarını üslenip onlarla yakından ilgilenme leri sayesinde Filistinl i mücahitlerin daha tahammülkâr ve sebatkâr olmalarında yadsınamaz katkıları olmuştur. Örneğin, Filistinl i kadınların, genç kızların ve hatta ihtiyar annelerin direnişin hemen hemen bütün alanlarında ortaya koydukları destansı kahramanlıkların yanında kadının İslam dinindeki yerini ve Müslüman kadının onurunu gözler önüne seren örneklikleri, aynı zamanda bu konudaki önyargılı yaklaşımlara birer cevaptır.
İhvan-ı Müslimin, insanların Allah’ın dinine davet hususunda içerisinde bulunduğu kavram karmaşası, özellikle de aşırılık yanlılarının İslam adına kadını toplumdan uzaklaştıran ve ıslahçı misyonunu en alt düzeye indirgeme ye gayret edenlerle ilerlemec ilik adına kadının önündeki fitne yolunu süslü göstermeye çalışan, uyanışa katkıda bulunmak adı altında dinin bağlarından kurtulmayı hedefleye n çizgi arasında yeni bir tavır geliştirmeyi başarmıştır. Davet hareketin in Müslüman bayanların genelde tüm toplumsal faaliyetl ere özelde ise siyasal aktivitel ere girmesini n önündeki engelleri kaldırması, İslami ölçülülüğün ve hoşgörünün o güzel yüzünü göstermesi gerekiyor du. İhvan-ı Müslimin, siyasi çoğulculuk ve yönetime katılım belgesine ek olarak kadının siyasi faaliyete katılımı ve yönetimde siyasi sorumlulu klar almasına ilişkin bir belge yayınladı: Buna göre kadın, toplumun parlament odaki temsilcis i olarak bakan da olabilird i milletvek ili de. Nitekim bu söylenenler teori düzeyinde kalmadı, cemaat bir çok kadını parlament oda temsil edilmek üzere milletvek ili olarak aday gösterdi. İslami hareketin kadın adaylarına yönelik manipülasyon amaçlı baskılar ve zulüm olmasaydı onlarca kadın adayın kendileri ne konan kotalarla değil de bizzat bilekleri nin hakkıyla nasıl sandalye kazandıkları görülecekti. Ancak bu uygulamal ar, rejimin istediğini elde etmesine yetmedi. Kadın adayların fedakârane bir şekilde yürüttüğü kampanyal arda vatandaşlar İslami hareketin adaylarına oy verdiler ve emniyet güçlerinin bütün dayatma ve baskılarına karşın kadınlar protesto gösterilerinin ön saflarında yoğun katılımlarını sürdürdüler.
Tüm bunlar İslami çalışma alanında iki cins arasındaki ilişkilerin gerektird iği sınırlar korunduğu sürece istenen hususlar olarak kalacaktır. Kadınla erkek arasındaki bu tür bir ilişki, hadlere ve ahlaki prensiple re riayet edildiği sürece, iyiliğin teşvik edilmesi kötülüğün yayılmasının önüne geçilmesi bağlamında değerlendirilecektir.
İslam’a sonradan girme “ihtilat” kavramı:
Bu sadette İslam fıkhına yabancı olan belirsiz bir kavram olarak ihtilat kavramı gündeme gelmekted ir. Sanki Müslüman kadınlarla erkekleri n aynı atmosferi paylaşması harammış ya da aynı çatı altında bulunmala rı mahzurluy muş gibi iffetli yaşamın sağlanabilmesi gerekçesiyle kadınlarla erkekleri n dünyasını bütünüyle birbirind en ayırmaya çalışmaktadırlar. Bu bir vehimden başka bir şey değildir. Bu uygulama gerçekçi olmadığı gibi şer’i olarak da istenen ya da yararlı olan bir şey değildir. Müslüman kadınlar asr-ı saadet döneminde erkeklerl e aynı atmosferd e hareket eder, mescid, çarşı ve sokaklard a aynı havayı solurlar, cihada birlikte katılırlardı. Yani bir anlamda bazılarının kullandığı bir kavram olarak “ihtilat” (kadınla erkeğin kamusal alanda aynı mekânda bulunması) vardı. Fakat tabii ki İslami değerlere uygun ve çeşitli ilkelerle sınırlı olarak. İslam’da kadınların erkeklerl e protesto gösterisi, tiyatro, mescid ya da toplantı salonu gibi yerlerde bulunmala rını engelleye cek herhangi bir yasak yoktur. Fakat takva ikliminin oluşturulması ve iffetin en üst düzeyde sağlanması şartıyla. Böylelikle bütün ilkeler hayata geçirilmiş ve iki cins arasında örf olarak günümüze kadar gelen iyi şeyler korunmuş olur. Bu örf/maruf olan şeyleri zikretmek gerekirse:
1. Birbirine namahrem olanların bedenleri nin birbirler ine değmemesinin sağlanması. Şehvetle bakmanın önü geçilmesinin sağlanması da bu kapsama girer.
2. Karşı cinsten kişilerin kimsenin bulunmadığı yerde baş başa kalmamala rı(halvet halinin olmaması). Bakışlardan uzakta, hoş olmayan/münker hususların meydana gelebilec eği ihtimalin in göz önünde bulunduru lması ve bu hususta nebevi ilkenin hatırlanması: ” Yalnız başlarına kalarak bir araya gelen bir kadın ve erkek yoktur ki üçüncüleri şeytan olmasın.”
Ortak faaliyeti n gerçekleştirilmesi bu baş başa kalma (halvet hali)nin kaçınılmaz olarak meydana geleceği anlamına gelmez.
3. Ortak toplumsal faaliyetl erin gerçekleştirilmesi; aşırı makyaj, aşırı koku sürme, aşırı şakalaşma gibi fitne hususlarından uzakta gerçekleştirilmelidir. Müminler arasında hakim olması gereken hava ciddiyets e şayet, bu havanın en çok da mümin kadınlarla mümin erkekler arasında hakim olması gerekir, özellikle de genç kesimlerd e.
4. Bu tür faaliyetl erin gerçekleştiği toplumsal yapılanmalarda aslolan kadın ve erkek kollarının birbirler inden -örgütsel önderliğin izin verdiği istisnai durumlar dışında- ayrı olmasıdır.
5. Tüm bu saydıklarımızın bir sonucu olarak ortak örgütsel faaliyetl erin daha çok aklı başında, olgun ve dengeli düşünebilme özelliklerini gösterebilen insanların yoğunlukta olduğu şura meclisi, icra komitesi ve genel kongreler le sınırlamak.
6. İslami faaliyetl erimizin şüphe ve tereddütlerden uzak bir şekilde gerçekleşmesi. Ve bunu sağlayan ortak müesseselerin kurulmasına öncülük etmek.
İSLAMDA KADIN ERKEK İLİŞKİLERİ
http://www.taraf.com.tr/nese-duzel/makale-abdurrahman-arslan-islam-kadin-erkek-esitligini.htm
“İslam, kadının anneliğine mani olacak rolü kabul etmez. AB düzenlemeleri kadının birey olarak iş hayatında bulunmasını teşvik ediyor. Müslümanlar bunu kabullenm ez.”
“Dindarlar kadın üzerinden değişime uğratılmak isteniyor . Dizilerde yeni bir kadın-erkek ilişkisi öne çıkarılıyor. Böylece kadının toplumdak i rolü değiştirilerek gelenekse l yapı hızla dönüştürülüyor.”
“Müslümanlar Deniz Feneri’yle ilgili şoktalar. İslam, kişinin ahlakıyla faaliyeti arasında tutarlılık ister. Hem dindar hem ahlaksız olunamaz. İslam, şizofrenik kişilik istemez.”
***
NEDEN? ABDURRAHM AN ARSLAN
Müslüman kesimde yaşanan Deniz Feneri skandalı, hem dini değerlerle hem de dindarlar la ilgili tartışmalara yol açtı. Yoksullar için para toplayan dindar insanlar nasıl böyle bir yolsuzluğa karışabildiler? Bu tür yolsuzluk lar İslami kesimi nasıl etkiliyor? İslam aleminde dinin özü, dinin şekil şartlarının biraz gerisinde mi kaldı? Şekil şartlarına uyan herkesi dindar kabul etmek mümkün mü? Türkiye değişirken, İslami kesimde kadın-erkek ilişkileri de değişiyor mu? Bütün bu konuları İslami kesimin içinden bir sosyologa sorduk. İslami kesimin entellektüelerinden olan sosyolog Abdurrahm an Arslan, İslam, modernlik, iktidar ve akıl konuları üzerine çalışıyor ve Birikim dergisind e makaleler yazıyor. Rahmet’in Elçisi Olmak isimli kitabının yanısıra İletişim Yayınları’ndan da Modern Dünyada Müslümanlar isimli bir kitabı bulunan Abdurrahm an Arslan, bir dönem Ali Bulaç’la birlikte Bilgi ve Hikmet dergisini çıkardı.
***
NEŞE DÜZEL: Deniz Feneri skandalı, dinî değerlerle ilgili ciddi tartışma yarattı. Bu yolsuzluğa bulaşan insanların neredeyse tümü ‘dindar’ olarak tanınan insanlar. Dindar biri nasıl böyle bir yolsuzluğa karışabilir?
ABDURRAHM AN ARSLAN: Dindar insan için yardımda bulunmak ve yardım toplamak dinî zorunlulu ktur. Bu yüzden dindar kesim daha çok yardım yapar. Bunu şunun için söyledim. Yardım toplama işleri başlangıçta öyle çok planlı yolsuzluk projeleri olarak ortaya çıkmaz. Süreç içinde bu tür yolsuzluk lar yaşanır.
Ben de size zaten dindar biri nasıl böyle bir yolsuzluğa karışır diye sordum.
Dindar insanın da zaafları var. Dindar insan derken kusursuz bir melekten söz etmiyoruz . İnsandan bahsediyo ruz. Ayrıca bizler, hem cumhuriye t tecrübesi hem de modern dünya sürecinde ciddi kırılmaların ve arızaların sahibi olan Müslümanlarız. Bir Müslüman’ın kendisind e bulunması gereken ahlaki tutarlılığı bugünün küresel dünyasında sağlayabilmesi gerçekten çok sıkıntılı bir süreçtir. Kendisini n kabahati yok demiyorum ama... Topluma empoze edilen değerlerin etkisinde kalarak Müslümanlar da yanlışlar yapabiliy orlar.
Din önce temiz ahlak demek değil midir?
Elbette öyledir. Zaten bir dindar da ancak o temiz ahlakla dindarlığını görünür kılabilir. Dolayısıyla bir Müslüman’ın ahlakıyla amelleri arasında bir tutarlılığın olması gerekir. Eğer ahlakıyla eylemleri tutarlı değilse, o, şizofrenik yapıda biridir.
Hem dindar hem ahlaksız olmak mümkün değil mi?
Hayır, mümkün değil. O çok günahkâr bir insandır. İslam böyle şizofrenik bir kişilik yapısı istemez. İslam, imanla amel arasında arasında uyum ister.
Bu tür yolsuzluk lara bulaşanlar aslında sahte dindarlar mı yoksa samimi dindarlar da bazen yoldan çıkıyorlar mı?
Bu tür yolsuzluk lara bulaşanlar çoğu zaman sahte dindarlar değil. Onların dindarlıkları süreç içinde böyle bir noktaya geliyor. Bu mazur görülecek bir şey değil ama... Zaaflar, beklentil er, umutlar, geleceğe ait kaygılar, herkes gibi onları da etkiliyor . Yoksa cemaat sahte dindarı tanır. Onun yardım toplamasına çok müsaade etmez. Bu yüzden bu tür yardım işleri samimiyet le başlar ama sonu kötü biter.
Toplumda çok sahte dindar var mı?
Elbette var. Bizimki gerilim içinde yaşayan bir toplum. Bu gerilimde n Müslümanlar da paylarını alıyorlar. Müslümanlar yüz, yüzeli yıl önceki Müslümanlar gibi ilkelerin e sadık değiller. İlkeleriyle olan ilişkileri daha laçkalaştı, gevşedi. Maddi sıkıntıda olup da topladığı yardıma asla tenezzül etmeyecek insanlar vardır. Bugünün modern ve postmoder n dünyasında böyle Müslümanların sayısı azaldı. Ama sizin sokakta görmediğiniz türde kendi kovuklarına çekilmiş çok sayıda samimi dindar insan da var tabii.
Onlar bu yüzyılda yaşamıyorlar mı?
Yaşıyorlar ama ilişkilerini asgariye indirmişler. Her şey kamusal alanda görüldüğü gibi değil. Biz kamusal alanda gördüklerimiz üzerinden hükümlerimizi veriyoruz . Oysa dindarlar vakitleri nin önemli kısmını özel hayatta mahrem alanlarda geçiriyor. Ama 21. yüzyıl insanı öyle mi? Özel hayatını kamusal alana taşıdı o. Evini terk etti. Evini otele dönüştürdü. Dindar insan ise evini terk etmedi. Bu çok önemli!
Hem bu yüzyılın günlük hayatını yaşamak hem samimi dindar olmak mümkün değil mi?
Mümkün değil. Sadece Müslümanlar değil, bu yüzyılda yani modern çağda Hıristiyanlar ve Museviler de ciddi zihinsel travma yaşıyorlar. Çünkü modern hayat baskıcıdır, totaliter dir. Kendi kurduğu hayatı ve ilişkileri dindarlar a dayatıyor. Oysa dinin kendine ait bir hakikat tanımı var.
Dinin ve modern çağın hakikati nedir?
Din, hakikatin kaynağında tanrının olduğunu söyler. Modernizm ise tanrıyı dışlayarak bir hakikat tanımı yapar. Onun hakikati pozitiviz mdir, akılcılıktır. bu yüzden modernizm tanrının olmadığı bir sosyal hayat kurdu. Bu seküler hayatta tanrı müdahale etmiyor. Oysa dindar insan için tanrı hayata ve insana her an müdahale eden bir varlıktır. Tanrı insanlara dinle müdahale eder. Tanrı ihmal edilerek bir toplumsal hayat kurulamaz . Biz, hakikati olmayan bir dünyanın ürettiği değerleri ve hayat tarzını da benimseye meyiz.
Dindarların travma geçirdiklerini, imanla amel arasında tutarsızlık yaşadıklarını söylediniz. Dinler modernizm e yenik mi düştü?
Hayır, dinler yenik düşmedi. Dindar insanlar modernizm e yenik düştü. İslam’ın ilkeleri bugün de geçerliliğini koruyor. İslam buna kendi problemi olarak bakmıyor, insanın problemi olarak bakıyor. Zira modernizm dindar insanları deforme etti. Bundan kendileri de sorumlu çünkü her biri irade sahibi insanlar. Modernizm e yenik düşmemeliydiler. Üstelik 19. ve 20. yüzyılın ideolojis i olan modernizm 21. yüzyılda yerini post modernizm e bıraktı. Şimdi modernizm in de ilkelerin in yıprandığı bir dünyada yaşıyoruz.
Sahte bir dindarı gerçek bir müminden ayıran farklılığı nasıl anlayacağız? Çünkü bazı şekil kurallarına uyan herkes kendini topluma dindar olarak kabul ettirebil iyor.
İslam’ın insan davranışlarını terbiye eden kuralları vardır. Gerçek mümini anlamak için onun faaliyetl erine bakacaksınız. Eğer o faaliyetl erde İslam’ın ahlak ilkeleri görülüyorsa, o samimi dindardır.
Dindarlar kendi aralarından böyle sahtekârlar çıktığında ne yapmalı?
Dışlamalı. Nitekim böyle oluyor. Onlara hiç iyi davranılmadığını biliyorum . Bir Müslüman, sözünden, elinden emin olduğunuz insandır. Buna uymuyorsa, o muteber bir Müslüman değildir. Biz bugün içi boşaltılmış bir İslam’la ve dindarlıkla karşı karşıyayız. 21. yüzyılda laikliğinde de, dindarlığın da, İslam’ın da, Hıristiyanlığın da içi boşalıyor. 21. yüzyılın hâkim kültürünün özelliği, her şeyin içini boşaltmaktır.
Nasıl boşaltıyor?
Her şeyi anlamsızlaştırıyor, yerine göreceliliği koyuyor. Bize, ‘Hakikati aramayın, hakikat yoktur’ diyor. ‘Hiçbir şey mutlak olarak doğru değildir. Doğru olan şey biraz sonra yanlış olabilir. Onu o anda doğru olarak kabul edin’ diyor. Böyle bir kültürle karşı karşıyayız. Dinin ve dindarlığın içi boşalıyor. Form olarak baktığınızda, insanlar, giyimleri yle dindarlığı çağrıştırıyorlar ama... Dinin ilkelerin i yaşamıyorlar. Dindarlığından dolayı yüzü nurlanmış adamların dünyası gidiyor. Yeni bir dindarlık biçimi geliyor. Bu yeni dindarlık şekil şartlarını yerine getiriyor . Hatta bazılarını da yerine getirmiyo r. Dindarlığı bütünüyle ruhen yaşayan bir nefsin sahibi değil artık o insan. Bir de günümüzde kamusallığı sokak temsil etmiyor.
Kamusal alan neresi günümüzde?
Günümüzün kamusallığını başta televizyo n olmak üzere görsel teknoloji temsil ediyor. Çünkü bu çağın kültüründe görünür olmak ve görüntü her şeyden önemli. Müslüman kesim içi boşaldıkça, dindarlığını muhafaza etmek için görüntüye ve görünür olmaya daha çok önem veriyor. Tesettürü daha çok önemsiyor. Ama Ramazan’ı da bir tüketim ayına dönüştürüyor. Televizyo nlara bakın... Ramazan dendiğinde bolca yiyip içme ayı akla geliyor. Mesela cemaat dendiğinde akla ilk gelen şey tasavvuft ur, tarikatla rdır. Ama bunlar da iki yüzyıldır ciddi olarak bozuldu.
Bir dindar, dindar gözüken birinin suçunu örtmeye çalışırsa bu dinen vacip midir?
Hayır değildir. Şu anda öyle bir şey yapılıyorsa büyük hatadır. Müslümanlar temiz kalmak istiyorla rsa, kendi içlerindeki bu kirlilikl eri dışarıya atmak zorundala r.
Çağımızda, İslam âleminde dinin özü, şeklin biraz gerisinde kalmış olabilir mi?
Evet, fazlasıyla kaldı.
Siz, “Kadın ve erkek arasındaki ilişkileri değiştirmek, sadece kadın ve erkek arasındaki ilişkileri değiştirmek anlamına gelmez. Dünya görüşünü değiştirmek anlamına da gelir” diyorsunu z. Ahlakı, kadın-erkek ilişkisi üzerinden tanımlamak olmuyor mu bu?
Hayır. Tersine, kadın ve erkek ilişkisinin İslam ahlakı tarafından tanımlanması anlamına geliyor bu. İslam açısından baktığınızda cinsiyett en bağımsız rol tanımı yapmak zordur. Oysa kadın ve erkek ilişkilerinde eşitlikten söz edildiğinde, bizim cinsiyett en bağımsız bir rol talebimiz var demektir. Modern düşüncenin pek sevmediği bir yaklaşımdır ama İslam’a göre kadının birinci dereceden rolü annelikti r. Bu Müslümanların vazgeçemeyeceği bir şeydir. Burada görevlerin önceliği meselesi söz konusu. Kadın, birinci derecede anne olmak zorundadır. İslam kadının anneliğine mani olacak bir rolü kabul etmez. Bugün Batı’da kadın eve dönmek istemiyor, ne doğum yapıyor, ne de anne oluyor.
“Kadın ve erkek arasındaki ilişkileri değiştirmek, aynı zamanda dünya görüşünü değiştirmek anlamına gelir” derken tam olarak ne demek istiyorsu nuz peki?
Kadın ve erkek arasındaki ilişkileri eşitlik temelinde kurarsanız, İslam’ın kadın ve erkek ilişkilere getirdiği kriterler i tedavülden kaldırırmış olursunuz . Kadınla erkeğin ilişkileri sınırlandırılmış ilişkilerdir. Mesela şu anda sizinle burada baş başa bulunmuş olmamız bile İslam’ın kabul ettiği bir ilişki değildir. Mutlaka üçüncü kişinin burada bulunması gerekir. Kadın mahremi olmayan her insanla istediği gibi birarada olamaz, arkadaşlık edemez. İslam’ın ilkelerin e sadık kalmak için Müslümanlar sadece kadınların çalıştığı işyerleri istiyorla r. Kabul edelim. İslam, kadın ve erkeğin arasına biraz mesafe koyan bir dindir. Modern dünya kabul etsin etmesin bu böyledir. Kadın ve erkek arasına İslam bir çizgi çeker ve sonra bu ilişkiyi belli ilkeler etrafında yeniden kurar. İslam, erkeği kadından, kadını da erkekten biraz tecrit ederek ilişkiler kuruyor.
Din, kadın-erkek eşitliğini kabul etmiyor mu?
Hayır, kabul etmiyor. Kadınla erkek arasındaki ilişkiyi İslam’ın yasaları, ahlakı belirler. Biyolojik farklılığı göz ardı ederseniz kadına haksızlık edersiniz . Ama modernizm her şeyi eşitliyor.
İslami kesimin önde gelen isimlerin den Ahmet Taşgetiren, bana bir söyleşide, “AB üyelik sürecinde esas sorun kadın-erkek ilişkilerinde ortaya çıkacak” demişti. Öyle mi?
Katılıyorum bu görüşe. AB’nin düzenlemeleri kadının birey olarak iş hayatında yer almasını teşvik ediyor. Bu, Müslümanların kabul edebileceği bir şey değil. Kadın, zorunluys a çalışsın ama teşvik edilmesin . Bizim önceliğimiz kadının anne olmasıdır.
Dindarlıkta ahlak, kadın-erkek ilişkisi üzerinden mi tanımlanır?
Hayır, ama kadın-erkek ilişkisi bütün dinlerin ahlakını çok çabuk deforme eden bir özellik taşır. Çünkü cinsiyet ilişkileri cazip ilişkilerdir. Ahlaki ilkelerin yaptırım gücünü yitirmesi bu ilişkilerde daha hızlı olur. Ayrıca bir toplumun çok hızlı değişimini sağlayan da kadın, erkek ilişkilerin değiştirilmesidir. Biraz komplo olacak ama televizyo ndaki diziler de bence çok masum değil. Televizyo nlarda yeni bir kadın-erkek ilişkisi öne çıkarılarak, toplumsal değişim kadın ve mahremiye t üzerinden yapılmaya çalışıyor. Dizilerin hepsi kadın-erkek ilişkisi üzerine kurulmuş. Toplumun başka derdi yok mu?
Kadın-erkek ilişkileri üzerinden mi toplum değiştiriliyor?
Evet öyle. Günümüzde, Batı dışındaki toplumlar daki değişim gelenekse l yapıların alt üst edilmesiy le yapılıyor. Yani kadın-erkek ilişkileri üzerinden yapılıyor. Gelenekse l toplumda erkek ya da kız evlat evlenmede n önce ailesini terk etmezdi. Şimdi ediyor. Dinin mimarlığını yaptığı toplumsal yapı hızla değişiyor demektir bu. Eskiden iktisadi ilişkiler değiştirilerek toplumun değiştirileceği tezi hâkimdi. Şimdi ise kadının toplumdak i rolü değiştirilerek toplumun gelenekse l yapısının değiştirildiğine şahit oluyoruz. Mesela tekstilde çalışan kadınların ailelerin de olan değişime bakın. Gelenekse l ev yapıları, kadın-erkek ilişkileri, ailenin bağlılık ilişkileri alt üst oluyor. Boşanmalar artıyor. Kadın, erkeğin gelenekse l rolünü kabul etmiyor.
Yoksulluğu konuşalım diyorsunu z. Deniz Feneri davasında, dindar kesimden fazla ses çıkmadı. Bir kadın-erkek meselesi, bir zina meselesi, bir içki meselesi olsa sanki daha fazla tepki gösterirlerdi gibi bir duygu yaratıldı. Sizce bu olaya biraz az mı önem verdiler?
Evet. Meseleyi ortaya çıkaranlara duyulan antipatiy i de hesaba katmalı. Keşke bunu ilk başkası söyleseydi. Ayrıca Cumhuriye t Türkiye’sinde modernlik, içki ve kadının açıklığı üzerine odaklandı.
Bu ülkede dindarlık da içki yasağı ve kadının kapalılığı üzerine odaklanma dı mı?
Birbirler ini besliyorl ar işte. Koskoca modernliği içki içmeye indirgeme yelim. Bu modernliğe hakaretti r. İslam’ı da içki içmemeye indirgeme yelim. Bu da Müslümanlığa hakaretti r.
Dindar kesim niye hep kadının üzerinden konuşuyor?
Dindar olmayan kesim de hep kadının üzerinden konuşuyor. İkisi de feminizmi n dilini kullanıyor. Müslüman kesim de kullanıyor. Bu bir fayda getirmiyo r.
Din, her zaman ahlakı korumaya çalışır. Ama bazen bu koruma çabası galiba zorlanıyor. Siz, interneti n ahlakı bozduğunu söylüyorsunuz. Ahlakı korumak için teknoloji yi ve gelişimi reddetmek zorunda mı dindarlar?
Hayır, reddetmem eli ama teknoloji nin kullanımını ahlak belirleme li. Teknoloji insani ilişkilerimize zarar veriyorsa, onu sınırlandırmalıyız. Başka türlü ilişki ve karşılaşma biçimleri kurmalıyız. Yüz yüze ilişki çok daha insanidir . Ama biz bugün bütün ilişkiyi telefonla kuruyoruz . Batı’da, toplumun yeniden kurulması konusu tartışılıyor. Bir de internet ortamı, saygıyı ortadan kaldırdı. İnsanlar yüz yüze geldikler inde birbirler ine söyleyemeyecekleri şeyleri internett e söylüyorlar. Eğer bir kadın ve erkek erotik düzeyde chatleşmek
istiyorla rsa da chatleşsinler. Kimse bunun önüne geçecek değil ama interneti n hayata müdahale edici rolünü asgariye indirmeyi düşünmemiz lazım.
Siz, “Popüler kültür, avamî ve şirke götürücü kültürü de ifade ediyor” diyorsunu z. Popüler kültür ne?
Medya malzemesi diyebilir iz buna. Medyanın ürettiği kültür bu. İletişim araçlarıyla her insana ulaşıyor. Dünyanın her yerinde insanlar bunu benimsiyo rlar. Düşünce ve davranışlarını buna göre düzenliyorlar. İnsan zihni artık kendi özel tercihler iyle düşünen ve hareket eden bir zihin olmaktan çıktı. Talepleri mizi, arzularımızı, sevinçlerimizi de büyük oranda bu medya malzemesi şekillendiriyor.
Şirk kültürü nedir peki?
Pagan kültürüdür. Bünyesi dindarlığı da, dinsizliği de, her şeyi kabul eder. Melezdir. Bir ilkesi yoktur. Bu kültürün içinde İslâm’ı da buluyoruz, İslâm’a en aykırı şeyleri de. Günümüz kültürü her şeyi bir arada tüketmemizi istiyor. Oysa Müslüman seçicidir. Haramları tüketemez, helalleri tüketebilir. Müslüman açık kadına bakmamalıdır. Ama bu kültür ‘açık kadına da bak, kapalı kadına da bak’ diyor.
Dindarlar bu kültürden uzak mı durmalı?
Durabilir lerse tabii. Bu kültürün narko özelliği var. İnsanları uyuşturuyor. Bu kültürde insanlar sadece kişisel zenginlik için mücadele ediyorlar . Popüler kültür erotizm ve haz üzerine kurulu. ‘Haz alıyorsan her şeyi yap’ diyor. Kodları Batı’ya ait olan bu kültürün dalgaları Türkiye’ye yeni gelmeye başladı Türkiye’ye.
Dindarların popüler kültürden uzak durması demek, bir anlamda toplumun ‘kendileri kadar dindar olmayan’ kesiminde n de uzak durmaları anlamına gelmiyor mu?
Popüler kültürden uzak durmak mümkün değil ama seçici olmak gerekir. Müslümanlar eskiden dışarıdan gelen değerleri kolay kabul etmiyorla rdı. Şimdi öyle değil. Bizim hayatımızı, giyimimiz i, düşüncemizi de şekillendiriyor popüler kültür. Bu kadar temaşaya, seyre dayalı bir hayatı bir toplum nereye kadar götürebilir? İnsanlar televizyo na çıkmazlarsa, seyirlik hale gelmezler se bir hiç sanıyorlar kendileri ni. Bu popüler kültür bir karadelik gibi dindarı da dindar olmayanı da içine çekiyor. İslam’ın da, laikliğin de, Kemalizm’in de, dindarlığın da içini boşaltıyor. Öyle ki tesettüre giren de içsel olarak sekülerleşiyor. Deyim yerindeys e içi boşalıyor. Popüler kültür Müslümanları da tehdit ediyor.
Deniz Feneri skandalından dindarlar kendileri için nasıl bir sonuç çıkardılar?
Ciddi bir şok yaşıyorlar. Bundan sonra bu çapta yardım kampanyal arı yapılamaz. Olan fakire oldu. Yardım toplama işinin biraz sonuna geldik. Yardımlar büyük oranda kesilecek . Bu olay, insanların yardım verme konusunda ki hassasiye tlerinin azalmasına neden oldu. Zaten uygulanan politikal arla ve küreselleşmeyle ve de bireyleşmeyle giderek merhamets iz bir toplum oluyoruz. Dindarlar da merhametl erini kaybetmey e başladılar. Bu toplumda yoksulların elinden kim tutacak? Deniz Feneri olayıyla, yardımların yüzde sekseni bitti. Bundan sonra ne kimse bu çapta bir yardım organizas yonu yapabilir ne de kimseden yardım toplayabi lir. Çok yazık.
İSLAMDA KADIN ERKEK İLİŞKİSİ NASIL OLMALIDIR
http://www.evigibi.com/forum/islamda-kadin-erkek-iliskisi-t11256.0.html
İslâm dini, yabancı kadın ve erkek ihtilâtını, onların ölçüsüz bir şekilde birbirler iyle haşir neşir olmalarını tasvip etmemiş, pratik hayatta aralarında daima bir mesafe bırakmış ve aralarındaki ilişkilerin belli bir ölçü ve disiplin içerisinde olmasını emretmiştir. Çünkü onların ihtilâtından çeşitli kötülükler, hatta aile ve toplum hayatını çökerten zina gibi büyük günahlar da doğabilir.
İslam dininde, zina haram olduğu gibi, zinaya zemin hazırlayan söz, iş ve davranışlar da haramdır. Kur'ân-ı Kerîm'de bu hususta: "Zinaya yaklaşmayın; çünkü o, pek çirkin ve çok kötü bir yoldur." (İsrâ sûresi: Ayet 32 )
buyurulma ktadır.
Gözün zinası, bakılması haram olan yerlere bakmak; kulağın zinası, zinaya dair konuşulanları dinlemek; elin zinası, yabancı bir kadına elle dokunmak veya öpmek; ayağın zinası, zina etmeye gitmektir . Ancak dil, el, kulak, ayak, kalb ve göz gibi organlara nisbet edilen zina, gerçek zina olmayıp, gerçek zinaya götürücü fiil ve davranışlardır. Gerçek zina yapılmadıkça, bu organların yaptıkları, kendi çaplarında günahtır.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı üzere, İslâm dini prensip olarak kötülükleri yasak ettiği gibi, ayrıca ön tedbir olarak kötülüğe vesile olan ve onu tahrik eden durum ve davranışları da yasaklamış ve böylece insanla kötülük arasına bir mesafe koyarak kötülük yollarını tıkamıştır.
Bu itibarla aralarında evlilik caiz olan bir erkekle bayanın; flört etmeleri, dost hayatı yaşamaları, dedikoduy a mahal verecek şekilde baş başa kalmaları, birbirler ine sarılmaları, el ele tutuşmaları gibi İslam'ın onaylamadığı davranışlardan uzak durmaları gerekir.
Evlenmek isteyen kadın ve erkeğin, birbirler ini görüp beğenmeleri, kendi irade ve istekleri yle evlenmeye karar vermeleri dinimizin tavsiye ettiği bir husustur.
Nefsinize uygun fetvalar aramak yerine evlenmeye karar vermişseniz evlenmeni zi, aksi takdirde bu tür ilişkilerden uzak durmanızı tavsiye ederiz.
http://www.google.com.tr/#hl=tr&source=hp&biw=1020&bih=593&q=%C4%B0SLAMDA+KADIN+ERKEK+%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0&aq=f&aqi=&aql=&oq=&gs_rfai=&fp=66c0729c33d68c62
|
Bugün 3 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|